Kumeyl Duası 5. Sayfa

00:00
  • يَا مَوْلاَىَ فَكَـيْفَ يَبْـقٰى فِى الْـعَذَابِ وَ هُوَ يَرْجُو مَا سَـلَفَ مِنْ حِلْمِكَ اَمْ كَيْـفَ تُـؤْلِمُهُ النَّارُ وَ هُوَ يَـأْمُلُ فَضْـلَكَ وَ رَحْمَـتَكَ اَمْ كَيْـفَ يُحْـرِقُهُ لَهِيـبُهَا وَ اَنْتَ تَسْـمَعُ صَوْتَـهُ وَ تَرٰى مَكَانَـهُ اَمْ كَيْـفَ يَشْـتَمِلُ عَلَـيْهِ زَفِيـرُهَا وَ اَنْتَ تَعْلَمُ ضَعْـفَهُ
  • Ya mevlaye fekeyfe yebga fi’l-azabi ve huve yercû ma selefe min hilmik. Em keyfe tu’limuh-un-naru ve huve ye’mulu fazleke ve rahmetek. Em keyfe yuhriguhu lehîbuha ve ente tesmeu savtehu ve tera mekaneh. Em keyfe yeştemilu aleyhi zefîruha ve ente te’lemu za’feh.
  • Ey mevlam! O, senin önceden yaptığın mer-hametini umduğu hâlde, nasıl azapta kalabilir? Ya da senin fazl ve rahmetini ümit ettiği hâlde ateş nasıl yakabilir? Ya da sen onun sesini işit-tiğin ve yerini gördüğün hâlde ateş nasıl yaka-bilir onu? Ya da, sen onun zaaf ve güçsüzlüğü-nü bildiğin hâlde cehennemin alevleri onu na-sıl kuşatabilir?
  • اَمْ كَيْـفَ يَتَـقَلـْقَلُ بَيْنَ اَطْـبَاقِهَا وَ اَنْتَ تَعْـلَمُ صِدْقَـهُ اَمْ كَيْـفَ تَزْجُـرُهُ زَبَانِـيَتُـهَا وَ هُوَ يُـنَادِيكَ يَا رَبَّـهُ اَمْ كَيْـفَ يَرْجُو فَضْـلَكَ فِى عِتْـقِهِ مِنْـهَا فَتَتْـرُكُهُ فِيـهَا هَيْـهَاتَ مَا ذٰلِكَ الظَّنُّ بِكَ وَ لاَ الْمَعْرُوفُ مِنْ فَضْلِكَ وَ لاَ مُشْـبِهٌ لِمَا عَامَلْتَ بِهِ الْمُـوَحِّدِينَ مِنْ بِرِّكَ وَ اِحْسَانِكَ
  • Em keyfe yeteğelğelu beyne etbagiha ve ente te’lemu sıdgah. Em keyfe tezcuruhu zebaniye-tuha ve huve yunadîke ya rabbeh. Em keyfe yer-cû fazleke fî itgihi minha fetetrukuhu fîha. Hey-hat ma zalike’z-zannu bik, ve le’l-ma’rufu min fazlik, vela muşbihun lima amelte bih’il-muvah-hidîne min birrike ve ihsanik.
  • Ya da sen onun sadakat ve doğruluğunu bildi-ğin hâlde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp kalır? Ya da, o, seni “Ey Rabbim” diye çağırırken, cehennemin azap melekleri nasıl ona eziyet edebilir? Ya da cehennemden kurtulmak için senin fazl ve keremini dilediği hâlde, onu nasıl o-rada bırakırsın? Sen münezzehsin, hakkında bunlar düşünülemez; senin fazlınla ilgili tanıtılan bunlar değildir. Senin müvahhit insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir bunlar.
  • فَبِالْيَقِينِ اَقْطَعُ لَوْلاَ مَا حَكَمْتَ بِهِ مِنْ تَعْـذِيبِ جَاحِدِيكَ وَ قَضَيْتَ بِهِ مِنْ اِخْلاَدِ مُعَانِدِيكَ لَجَعَلْتَ النَّارَ كُلَّهَا بَرْداً وَ سَلاَماً وَ مَا كَانَتْ لِاَحَدٍ فِيهَا مَقَرّاً وَ لاَ مُقَاماً لٰكِنَّكَ تَقَدَّسَتْ اَسْمَاؤُكَ اَقْسَمْتَ اَنْ تَمْلاَهَا مِنَ الْكَافِرِينَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَعِينَ وَ اَنْ تُخَـلِّدَ فِيهَا الْمُـعَانِدِينَ
  • Febi’l-yegîni agteu levla ma hakemte bihi min ta’zibi cahidîk, ve kazeyte bihi min ihladi mu-anidîk, lecaalte’n-nera kulleha berden ve selâ-ma. Ve ma kane li-ahedin fîha magarren ve la mugama. Lakinneke tegaddeset esmauk. Ag-semte en temleeha min’el-cinneti ve’n-nasi ec-maîn. Ve en tuhallide fîh’el-muanidîn.
  • Ve ben şüphesiz biliyorum ki, eğer inkârcı-larına azabı hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın, ateşi tamamıyla soğuk ve selamet ederdin; on-da hiç kimse yer almazdı. Ama sen, isimleri mu-kaddes olansın! Cehennemi, insanların ve cin-lerin kafirleriyle doldurmaya ve düşmanları o-rada ebedi olarak tutmaya yemin etmişsin.
  • وَ اَنْتَ جَلَّ ثَـنَاؤُكَ قُلْتَ مُبْـتَدِئاً وَ تَطَوَّلْتَ بِالْاِنْـعَامِ مُتَـكَرِّماً اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِناً كَمَـنْ كَانَ فَاسِـقاً لاَ يَسْـتَوُونَ اِلٰهِى وَ سَيِّدِى فَاَسْاَلُكَ بِالْقُدْرَةِ الَّتِى قَدَّرْتَـهَا وَ بِالْقَضِيَّةِ الَّتِى حَتَمْـتَهَا وَ حَكَمْـتَهَا وَ غَلَبْتَ مَنْ عَلَيْهِ اَجْرَيْـتَهَا اَنْ تَهَبَ لىِ فِى هٰذِهِ اللَّيْـلَةِ وَ فِى هٰذِهِ السَّاعَةِ
  • Ve ente celle senauke gulte mubtedien. Ve tetavvelte bi’l-in’ami mutekerrima. Efemen kane mu’minen kemen kane fasigan, la yestevûn. İlâhî ve Seyyidî, fe-es’eluke bi’l-gudreti’lletî gadder-teha. Ve bi’l-gaziyet’illetî hatemteha ve hakem-teha ve galebte men aleyhi ecreyteha. En tehe-be lî fî hazih’il-leyleti ve fî hazih’is-sae,
  • Ve sen, (ey) methi yüce olan! Evvelden beri söylemiş ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ihsanda bulunmuşsun, buyurmuşsun ki: “Mü-min olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olamazlar.” Mabu-dum, Seyyidim! Takdir ettiğin kudret hakkına ve hükmedip kesinlik kazandırdığın kaza ve kaderine ki, kime takdir etsen galip gelirsin,
  • كُلَّ جُرْمٍ اَجْرَمـْتُهُ وَ كُلَّ ذَنْبٍ اَذْنَبْـتُهُ وَ كُلَّ قَـبِيحٍ اَسْرَرْتُهُ وَ كُلَّ جَهْلٍ عَمِلْـتُهُ كَتَمْتُهُ اَوْ اَعْلَنْتُهُ اَخْفَيْتُهُ اَوْ اَظْهَرْتُهُ وَ كُلَّ سَيِّئَةٍ اَمَرْتَ بِاِثْبَاتِهَا الْكِرَامَ الْكَاتِبِـينَ الَّذِينَ وَكَّلْتَهُمْ بِحِفْظِ مَا يَكُونُ مِنِّى وَ جَعَلْتـَهُمْ شُهُوداً عَلَىَّ مَعَ جَوَارِحِى وَ كُنْتَ اَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَىَّ مِنْ وَرَائِهِمْ
  • kulle curmin ecremtuh, ve kulle zenbin eznebtuh ve kulle kabîhin esrartuh, ve kulle cehlin amiltuh; ketemtuhu ev a’lentuh, ehfeytuhu ev azhertuh ve kulle seyyietin emerte bi-isbatihe’l-kiram’el-kâtibîn. Ellezine vekkeltehum bi-hifzi ma yekûnu minnî ve ceeltehum şuhûden aleyye mea ceva-rihî ve kunte ente’r-rakîbe aleyye min veraihim.
  • bu gecede ve bu saatte bağışla, benim işledi-ğim bütün suçları ve günahları; gizlediğim bü-tün kötülükleri, yaptıktan sonra üzerini örttü-ğüm veya açığa çıkardığım, gizleyip veya aşi-kâr ettiğim cahillikleri ve kiram’el-katibin’i (a-melleri yazmakla görevli melekleri) kaydetme-lerine emrettiğin kötülükleri bağışla! Öyle me-lekler ki, onları benim yaptığım amellerimi
4 sayfa okundu