Kumeyl Duası 3. Sayfa

00:00
  • مُسْتَغْـفِراً مُنِيـباً مُقِرّاً مُذْعِناً مُعْـتَرِفاً لاَاَجِدُ مَفَرّاً مِمَّا كَانَ مِنِّى وَ لاَ مَفْزَعاً اَتَوَجَّهُ اِلَيْهِ فِى اَمْرِى غَيْرَ قَبُولِكَ عُذْرِى وَ اِدْخَالِكَ اِيَّاىَ فِى سَعَةِ رَحْمَتِكَ اَللَّهُـمَّ فَاقْبَلْ عُذْرِى وَ ارْحَـمْ شِدَّةَ ضُرِّى وَ فُـكَّنِى مِنْ شَدِّ وَثَاقِى
  • musteğfiren munîben mukirren mu’zinen mu’teri-fa. La ecidu meferran mimma kane minnî. Ve la mefzeen eteveccehu ileyhi fî emri ğayre gabûlike uzrî ve idhalike iyyaye fî seati rahmetik. Alla-humme fakbel uzrî verham şiddete zurrî. Ve fukkeni min şeddi vesakî.
  • bağışlamanı ve mağfiret etmeni ümit ederek, tövbe edip tekrar (sana) yöneldim ve günahla-rımı ikrar ve takrir ve itiraf ederek senin huzu-runa geldim. İşlediğim günahlardan kaçacak bir mekân ve zor durumlarda sığınacak bir yer bulamıyorum; mazeretimi kabul edip beni son-suz rahmetine dahil etmenden başka ümidim yok. O hâlde mazeretimi kabul eyle Allah’ım; perişanlığımın şiddetine acı; zincirlerimden kurtar beni.
  • يَا رَبِّ ارْحَمْ ضَعْفَ بَدَنِى وَرِقَّةَ جِلْدِى وَدِقَّةَ عَظْمِى يَا مَنْ بَدَاَ خَلْقِى وَذِكْرِى وَتَرْبِـيَتِى وَبِرِّى وَتَغْذِيَتِى هَبْنِى لاِبْـتِدَاءِ كَرَمِكَ وَ سَالِفِ بِرِّكَ بِى يَا اِلَهِى وَ سَيِّدِى وَ رَبِّى اَتُرَاكَ مُعَذِّبِى بِنَارِكَ بَعْـدَ تَوْحِيدِكَ وَ بَعْـدَ مَا انْطَوٰى عَلَيْهِ قَـلْبِى مِـنْ مَعْرِفَـتِكَ وَ لَهِجَ بِهِ لِسَانِى مِنْ ذِكْرِكَ
  • Ya Rabbirhem za’fe bedenî ve riggate cildî ve diggate azmî. Ya men bedee halgî ve zikrî ve terbiyetî ve birrî ve teğziyetî. Hebnî li’btidaî ke-remike ve salifi birrike bî. Ya İlâhî ve Seyyidî ve Rabbî, eturake muezzibî bi-narike ba’de tevhî-dik. Ve ba’de mentava aleyhi kalbî min ma’rifetik. Ve lehice bihi lisanî min zikrike.
  • Rabbim! Bedenimin zayıf, derimin ince ve kemiklerimin hassas oluşuna acı. Ey yaratı-lışını gerçekleştirip beni yad eden, beni ter-biye edip iyilik ve rızk veren; bağışının baş-langıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hür-metine beni affeyle. Ey mabudum, ey seyyi-dim ve Rabbim! Vahdaniyetine inandıktan son-ra; marifetin bütün kalbimi doldurduktan son-ra; dilim zikrinle meşgul olduktan, muhabbetin
  • وَاعْتَقَدَهُ ضَمِيرِى مِنْ حُبِّكَ وَبَعْـدَ صِدْقِ اعْتِرَافِى وَدُعَائِى خَاضِعاً لِرُبُوبِـيَّتِكَ هَيْـهَاتَ اَنْتَ اَكْرَمُ مِـنْ اَنْ تُضَـيِِّعَ مـَنْ رَبَّيْـتَهُ اَوْ تُبْعِدَ مَنْ اَدْنَيْـتَهُ اَوْ تُشَرِّدَ مَنْ اٰوَيْـتَهُ اَوْ تُسَـلِّمَ اِلَى الْبَلاَءِ مَنْ كَفَيْـتَهُ وَ رَحِمْـتَهُ
  • Ve’tegadehu zamirî min hubbike ve ba’de sıdgi’-tirafî ve duaî hazien li-rubûbiyyetik. Heyhat ente ekramu min en tuzeyyie men rabbeyteh, ev tub’-ide men edneytehu ev tuşerride men aveyteh ev tusellime ile’l-belai men kefeytehu ve rahimteh.
  • içime işledikten, rubûbiyet makamına boyun e-ğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, doğ-rulukla (sana) dua ettikten sonra, beni cehen-nem ateşiyle azap etmen görülüp (inanılacak) şey mi? Böyle bir şey senden uzaktır ve sen kendi yetiştirdiğin birisini zayi etmezsin; ya-kınlaştırdığın birisini kendinden uzaklaştırma-dığın gibi barındırdığın birisini de kovmazsın veya yetiştirdiğin ve kendisine merhamet etti-ğin kimseyi belalara teslim etmezsin. Sen bü-tün bunlardan yücesin.
  • وَ لَيْتَ شِعْرِى يَا سَيِِّدِى وَ اِلَهِى وَ مَوْلاَىَ اَتُسَلِّطُ النَّارَ عَلَى وُجُوهٍ خَرَّتْ لِعَظَمَتِكَ سَاجِدَةً وَ عَلَى اَلْسُنٍ نَطَقَتْ بِتَوْحِيدِكَ صَادِقَةً وَ بِشُكْرِكَ مَادِحَةً وَ عَلَى قُلُوبٍ اعْتَرَفَتْ بِاِلَهِيَّتِكَ مُحَقِّقَةً وَ عَلَى ضَمَائِرَ حَوَتْ مِنَ الْعِلْمِ بِكَ حَتَّى صَارَتْ خَاشِعَةً وَ عَلَى جَوَارِحَ سَعَتْ اِلى اَوْطَانِ تَعَبُّدِكَ طَائِعَةً
  • Ve leyte şi’rî ya Seyyidî ve İlâhî ve Mevlay. Etusellit’un-nare ala vucûhin harret li-azametike sacide. Ve ala elsunin netekat bi-tevhidike sadiga. Ve bi-şukrike madiha. Ve ala gulûbin i’terafet bi-ilâhiyyetike muhakkika. Ve ala zema-ira havet min’el-ilmi bike hatta saret haşia. Ve ala cevarihe seat ila evtani taabudike taia.
  • Keşke bir bilseydim, ey seyyidim, mabu-dum ve mevlam! Azametin karşısında secdeye düşen yüzlere; sadakatle vahdaniyetine şeha-det eden ve şükrün için metheden dillere; ilâh-lığını gerçekten itiraf eden kalplere, senin ma-rifetinle dolup taşan ve böylece huşuyla eğilen batınlara cehennem ateşini musallat eder mi-sin? Ve itaat etmek üzere mâbetlere koşan ve
  • وَ اَشَارَتْ بِاسْتِغْـفَارِكَ مُذْعِنَةً مَا هٰكَذَا الظَّنُّ بِكَ وَ لاَ اُخْبِرْنا بِفَضْلِكَ عَنْكَ يَا كَرِيمُ يَا رَبِّ وَ اَنْتَ تَعْلَمُ ضَعْفِى عَنْ قَلِيلٍ مِنْ بَلاَءِ الدُّنْيَا وَ عُـقُوبَاتِهَا وَ مَا يَجْرِى فِيهَا مِنَ الْمَكَارِهِ عَلَى اَهْلِهَا عَلَى اَنَّ ذٰلِكَ بَلاَءٌ وَ مَكْرُوهٌ قَـلِيلٌ مَكْثُهُ يَسِيرٌ بَقَاؤُهُ قَصِيرٌ مُدَّتُهُ فَكَيْفَ احْتِمَالِى لِبَلاَءِ الْآخِرَةِ
  • Ve eşaret bi’stiğfarike muz’ine. Ma hakeze’z-zannu bike ve la uhbirna bi-fazlike anke ya Kerî-mu, ya Rabb. Ve ente te’lemu za’fî en kalîlin min belai’d-dunya ve ukûbatiha. Ve ma yecrî fîha mi-n’el-mekarihi ala ehliha. Alâ enne zalike belaun ve mekrûh, kalîlun meksuh, yesîrun bekauh, ka-sîrun muddetuh. Fe-keyfehtimalî li-belai’l-ahire.
  • günahını itiraf ettiği hâlde senden mağfiret dile-yen uzuvları (azaba düçar eder misin?) Senin hak-kında böyle düşünülemez; senin fazl-u keremin bize böyle tanıtılmamıştır, ey kerem sahibi, ey Rabb! Dünyanın azıcık bela ve cezası ve ondaki zorluklar karşısında benim tahammülsüzlüğümü sen biliyorsun. Halbuki dünyadaki bela ve zor-lukların devamı az, tahammülü kolay ve süresi kı-sadır; o hâlde nasıl tahammül edeyim ahiretteki
2 sayfa okundu