Evrad-ı Kudsiye Duası 8. Sayfa

00:00
  • سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ ﴿﴾ اَلْحَسِيبِ الْحَكَمِ الْعَدْلِ الرَّقِيبِ الْبَازِخِ الشَّامِخِ الْمُجِيبِ الْغَنِىِّ الرَّشِيدِ الصَّبُورِ الْجَلِيلِ الْبَدِيعِ النُّورِ الْمُقْسِطِ الْجَامِعِ الْمُعْطِى الْمَانِعِ
  • 106. Subhâne Rabbiy-el aliyyil azîm * el hasîb-il hakem-il adl-ir rakîb-il bâzih-iş şâmih-il mucîb-il ğaniyyir raşîd-is sabûr-il celîl-il bedî-in nûr-il muksit-il câmi-ıl mû’t-ıl-mâni.
  • 106. Herşeyden yüce ve üstün olan Alî, azamet sahibi olan Azîm, herkesin her ihtiyacını gideren, herşeyin hesabını iyi bilen Hasîb, mahlukat arasında en iyi ve en güzel şekilde hüküm veren, hal ve fasıl eden Hakem, adaletle hükmeden Âdil, hiçbir şey nazarından kaçmayan, herşeyi her an gözetleyen Rakib, son derece yüce olan Bazih, sonsuz derece azamet sahibi Şamih, dualara icabet eden Mucîb, hiçbir şeye muhtaç olmayan, sonsuz varlık sahibi olan Ganî, hak ve hayır yollarını gösteren Reşîd, sabır gösteren, kullarını hemen cezalandırmayan Sabûr, büyük ve yüce olan Celîl, misilsiz yoktan var eden, en güzel surette yaratan, dengi olmayan Bedi’, herşeyi nuruyla aydınlatan Nur adaletle iş gören Muksit, dilediği şeyi dilediği zaman ve yerde toplayan, insanları haşir meydanında bir araya getiren Cam’, sual edilen her haceti, lâzım olan her nimeti, arzu edilen her şeyi veren Mu’tî, istemediği şeye mani olan tecâvüzleri durduran, hudud koyan Mâni’ Rabb’im, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.
  • لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْوَكِيلُ الشَّهِيدُ ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَتِينُ الْمَجِيدُ ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْوَاحِدُ الْوَالِى ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَاجِدُ الْمُتَعَالِى
  • 107. Lâ ilâhe illâllah-ul vekîl-uş-şehîd. * Lâ ilahe illâllâh-ul metîn-ul mecîdu. Lâ ilâhe illâllah-ul vâhidul vêlî * Lâ ilâhe illâllâh-ul mâcid-ul mute’âli.
  • 107. Lâilahe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur), Allah bütün mahlûkatın herşeyini üstüne alan Vekil ve her yerde hazır ve nazır olan Şehit’tir. Lâilahe illallah, Allah güven ve karar sahibi, muhkem yapan, kudretine hiç birşey engel olamayan Metîn ve sonsuz şeref ve azamet ve nimet sahibi yüceler yücesi Mecîd’tir. Lâilahe illallah, Allah bir olan Vahid ve her şeye sahip ve bütün kâinatı tek başına idare ve tedbir eden Vâlî’dir. Lâilahe illallah, Allah kadr ve şânı büyük, kerem ve semâhati bol Mâcid ve her şeyden ve her hal ve tasavvurdan yüce olan Müteâlî’dir.
  • اَعْدَدْنَا لِكُلِّ هَوْلٍ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ﴿﴾ وَلِكُلِّ رَغْسٍ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ رَخَآءٍ اَلشُّكْرُ لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ اُعْجُوبَةٍ سُبْحَانَ اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ لَزَنٍ حَسْبِىَ اللهُ ﴿﴾ وَلِكُلِّ اِثْمٍ اَسْتَغْفِرُ اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ شَجْوٍ مَاشَاءَ اللهُ﴿﴾ وَلِكُلِّ قَضَآءٍ وَقَدَرٍ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ مُصيِبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ طاَعَةٍ وَمَعْصِيَةٍ لاَحَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ شَجَبٍ اِسْتَعَنْتُ بِاللهِ
  • 108. Â’dednâ likulli hevlin lâ ilâhe illallâhu * ve likulli rağsin elhamdu lillâhi * veli kulli rahâ’in eş-şukru lillâhi * ve likulli u’cûbetin subhânallâhi *ve likulli lezenin hasbiyallâhu * ve likulli ismin estağfirullâh * ve likulli şecvin mâşâ’allâhu * ve likulli kadâ’in ve kaderin tevekkeltu alâllâhi * ve likulli musiybetin innâlillâhi * ve likulli tâ’atin ve mâ’siyyetin lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi * ve likulli şecebin isteantu billâhi.
  • 108. Her tehlikeye ve korkuya karşı hazırlığımız “Lâila he illallah”, her bol nimete ve berekete “Elhamdülillah”, her bolluğa ve rahata “Eşşükrü lillâh”, her ilginç ve hayret verici şeye “Sübhânallah” her sıkıntıya ve şiddete “Hasbiyallah” her günah ve suça “Estağfirullah” her üzüntü ve sevince “Mâşaallah” her kaza ve kadere “Tevekkeltü alellah” her musibet ve belaya “innâ lillah” her itaat ve isyana “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” her ihtiyaç ve derde “isteantübillah”dır.
  • اَللّٰهُمَّ اِنَّا اَصْبَحْنَا نُشْهِدُكَ وَ نُشْهِدُ مَلَائِكَتَكَ وَحَمَلَتَ عَرْشِكَ وَاَنْبِيَآئَكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ ﴿﴾ بِاَنَّكَ اَنْتَ اللهُ الَّذِى لَا اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَشَرِيكَ لَكَ ﴿﴾ وَاَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ ﴿﴾ وَلاَحَوْلَ وَلاَقُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
  • 109. Allâhumme innâ asbahnâ nuşhiduke ve nuşhidu melâ’iketeke ve hamelete arşike ve enbiyâ’eke ve cemi’a halkıke * bi-enneke entallâhullezî lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerîke leke *ve enne seyyidenâ Muhammeden abduke ve resûluke. * Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah-il aliyyil-aziym
  • 109. Allah’ım! Seni, meleklerini, Arşının taşıyıcılarını, peygamberlerini, bütün mahlukatını şahid tutarak sabahladık ki, Sen Allah’sın, Senden başka ilâh yoktur, Teksin, şerikin yoktur, Muhammed (s.a.v) Senin hem abdin ve hem resulündür, yüce olan Alî ve büyük olan Azîm Allah’ın yardımı olmadan hiçbir iyilik yapmaya ve hiçbir kötülükten kurtulmaya gücümüz yetmez.
  • يَارَحْمٰنَ الدُّنْيَا وَيَارَحِيمَ اْلاٰخِرَةِ فَاعْفُ عَنّاَ وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْليٰنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
  • 110. Yâ Rahman-ed-dunyâ ve yâ Rahîm-el âhireti fâ’fu annâ vağfir lenâ verhamnâ ente Mevlâna ve ente hayrur-Râhimîn.
  • 110. Ey dünyada fark gözetmeden herkese rahmet eden Rahman, ey âhirette mü’minleri rahmetiyle kuşatan Rahîm; bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize rahmet et, Sensin bizim Mevlamız, Sensin en üstün rahmet sahibi.
  • بِسْمِ اللهِ الشَّافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الْكَافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الْمُعَافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الَّذِى لاَ يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِى اْلاَرْضِ وَ لاَ فِى السَّمَآءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
  • 111. Bismillâh-iş şâfi huvallâhu.. * Bismillâh-il-kâfi huvallâhu. * Bismillâh-il-mu’âfî huvallâhu. * Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihî şey’un fil-ardi ve lâ fis-semâ’i ve huves-semî-ul-aliym.
  • 111. Şafî Allah’tır, Şifa veren Allah’ın adıyla, Kafî Allah’tır, herşeye yeten Allah’ın adıyla, Muafî Allah’tır, afiyet veren, günahları imha eden Allah’ın adıyla. Allah’ın adıyla ki, Onun adı beraber olduktan sonra yerde, gökte, hiçbir şey zarar veremez, O herşeyi işiten Semi’, Herşeyi bilen Alîm’dir.
  • اَللّٰهُمَّ يَا مُحْيِى اَحْيِنَا حَيَاةً طَيِّبَةً بِالصِّحَّةِ وَالْعَافِيَةِ فِى دَارِ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ اِنَّكَ عَلٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
  • 112. Allâhumme yâ muhyî ehyinâ hayêten tayyibeten bis-sıhhati vel âfiyeti fî dârid-dunyâ vel-âhireti inneke alâ kulli şey'in kadîr.
  • 112. Allah’ım! Sen Muhyi’sin, hayat verensin, bize dünya ve âhirette sıhhatli ve afiyetli iyi ve güzel hayat nasib eyle. Şüphesiz, Sen herşeye gücü yeten Kadîr’sin.
  • فَاللهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
  • 113. Fallahu hayrun hafızan ve huve erham-ur-Rahimiyn.
  • 113. Allah en iyi hıfz ve himaye edendir. O en üstün rahmet sahibi olan Erhamürrahimin’dir.
  • وَاللهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ ﴿﴾ بَلْ هُوَ قُرْا ٰنٌ مَجِيدٌ ﴿﴾ فِى لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
  • 114. Vallâhu min verâ’ihim muhîtun * bel huve Kur’ânun mecidun * fî levhımmahfûz.
  • 114. Allah onları arkalarından kuşatır, Kur’an onların iddia ettikleri gibi değil, O Levh-i Mahfuzda korunan, şerefli, yüce bir kitaptır.
  • حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطىٰ وَقُومُوا ِلِلّٰهِ قَانِتِينَ
  • 115. Hâfizû ales-salâvâti ves-salât-il vustâ ve kûmû lillâhi kânitîne
  • 115. Namazlara ve bilhassa orta namaza devam ve dikkat edin ve Allah için namaza itaatle durup kıyamda bulunun.
  • اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ ﴿﴾ نِعْمَ الْحَافِظُ اَللهُ يَا حَافِظُ اِحْفَظْنَا مِنْ كُلِّ شَرٍّ وَضَرٍّ
  • 116. in kullu nefsin lemmâ aleyhâ hâfizun * Ni’mel hâfizu Allâh * yâ hâfizu * ıhfeznâ min kulli şerrin ve darrin
  • 116. Hiçbir kimse yoktur ki yanında onu muhafaza eden (bir melek) bulunmasın. Allah en iyi koruyan ve muhafaza eden Hafiz’dir. Ey Hafiz bizleri her şer ve zarardan muhafaza eyle.
  • ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَائِفَةً مِنْكُمْ وَطَائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ اْلاَمْرِ مِنْ شَىْءٍ * قُلْ اِنَّ اْلاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِ * يُخْفُونَ فِى اَنْفُسِهِمْ مَالاَيُبْدُونَ لَكَ * يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ اْلاَمْرِ شَىْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَا * قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِى بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلىٰ مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِىَ اللهُ مَا فِى صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِى قُلُوبِكُمْ وَاللهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
  • 117. Summe enzele aleykum min bâ’dil ğammi emeneten nu’âsen yağşâ tâ’ifeten minkum ve tâ’ifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi ğayral-hakkı zannel-câhiliyyeti yekûlûne hel lenâ min-el-emri min şey’in * kul innel-emre kullehû lillâhi * yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne leke * yekûlûne lev kâne lenâ min-el-emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ * kul lev kuntum fi buyûtikum leberazellezîne kutibe aleyhim-ul katlu ilâ medacı’ıhim ve liyebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li-yumahhısa mâ fî kulûbikum vallâhu alîmun bi-zât-is-sudûr.
  • 117. Sonra o üzüntünün ardından (Allah) üzerinize bir emniyet indirdi. Sizden bir kısmını bürüyen tatlı bir uyku hali verdi. Bir kısmınız (münafıklar) ise can derdine düşmüş, Allah hakkında Cahiliye devrindekine benzer hak dışı şeyler düşünüyorlar: Bu işin kararlaştırılmasında bizim yetkimiz mi var? Ne gezer! diye söyleniyorlardı. De ki: Bütün yetki ve karar Allah’ındır “Onlar aslında içlerinde, sana karşı açığa vuramadıkları birşeyler saklıyor ve kendi aralarında: “Bu emir ve komuta içinde bir payımız olsaydı, şimdi burada olmaz, öldürülmezdik.” Allah, sizin içinizde olanı imtihan etmek ve kalplerinizi her türlü vesveseden ve kirden arındırıp pırıl pırıl yapmak için bunu başınıza getirdi. Allah gönüllerde saklı olanı hakkıyla bilir.
  • اَلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اِنَّنَا اٰمَنَّا فَغْفِرْلَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
  • 118. Ellezîne yekûlûne Rabbenâ innenâ âmennâ fağfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâb-en-nâr.
  • 118. Takva sahipleri; Rabb’imiz! Biz îman ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem ateşinden muhafaza eyle, diye duâ ederler.
  • اَلصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِاْلاَسْحَارِ ﴿﴾ شَهِدَ اللهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَآئِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
  • 119. Es-sâbirîne ves-sâ-dıkıyne vel-kânitıyne vel-munfikîne vel-mustağfirîne bil-eshâr. * Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel-melâ-iketu ve ulûl-ilmi kâ-imen bil-kıstı lâ ilâhe illâ huvel-azîz-ul hakîm.
  • 119. Onlar sabırlı, imanlarında sadık ve samimi, Allah’ın huzurunda itaatla divan duran, mallarını hayırda harcayan, seher vakitlerinde istiğfar edenlerdir. Allah, kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik etti. Buna melekler ve adaletten ayrılmayan ilim sahipleri de şahitlik ettiler ki, Ondan başka ilâh yoktur; O herşeye galip Azîz, herşeyi hikmetle donatan Hakîm’dir.
  • اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ اْلاِسْلاَمُ
  • 120. înned-dî ne indallâh-il-islâm.
  • 120. Allah katında makbul olan din ancak İslâm dinidir.
7 sayfa okundu.