Evrad-ı Kudsiye Duası 7. Sayfa

00:00
  • اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعوُذُ بِكَ مِنْ جَحْمَةٍ لاَ تَدْمَعُ ﴿﴾ وَمِنْ جَنَانٍ لاَيَفْزَعُ ﴿﴾ وَمِنْ قَلْبٍ لاَيَخْشَعُ ﴿﴾ وَ مِنْ دُعَاءٍ لاَيُقْبَلُ ﴿﴾ وَمِنْ عِلْمٍ لاَيَنْفَعُ ﴿﴾ وَمِنْ قَوْلٍ لاَيُسْمَعُ ﴿﴾ وَمِنْ نَفْسٍ لاَتَشْبَعُ ﴿﴾ وَمِنْ عَوَاذِ الْمَاعُونِ
  • 91. Allâhum-me innâ ne’ûzu bike min cahmetin lâ tedme’u * ve min cenânin lâ yefze’u *ve min kalbin lâ yahşa’u * ve min duâil lâ yûkbelu * ve min ılmin lâ yenfeu 100 ve min kavlin lâ yusme'u * ve min nefsin lâ teşbe'u * ve min avêz-il-mâ’un.
  • 91. Allah’ım! Ağlamayan gözden, korkmayan gönülden, huşu duymaz kalpten, kabul olmaz duadan, faydasız ilimden, dinlenmeyen sözden, doymayan nefisten, insanların günlük hayatında ihtiyaç duydukları yardımı kesmekten Sana sığınırım.
  • اَللّٰهُمَّ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ قُرْا ٰنِكَ ﴿﴾ وَاَلْبِسْنَا مَلاَبِسَ اَنْواَرِكَ وَاَغْمِسْنَا ﰱِ رَاموُزِ اللَّطَائِفِ ﴿﴾ وَ اَفِضْ عَلَيْناَ مِنْ عَوَارِفِ الْمَعَارِفِ
  • 92. Allâhumme fehhimnâ esrâra kurânike * ve elbisnâ melâbise envârike vağmisnâ fi râmuz-il letâifi * ve efid aleynâ min avêrif-il-meârifi
  • 92. Allah’ım! Bize Senin kitabın olan Kur’an’ın sırlarını anlamayı nasib et, nurlarından elbiseler giymeyi ihsan eyle. Bizleri lütuflar deryalarına daldır. Üzerimize ihsan ve atıyyeleri, kalplerimize marifetler ve seni tanıyıp bilmenin ilimlerini sağnak sağnak yağdır.
  • يَانُورَ اْلاَنْوَارِ يَا لَطِيفُ يَاسَتَّارُ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلىٰ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ نَبْرَاسِ اْلاَنْبِيَآءِ وَنَيِّرِ اْلاَوْلِـيَآءِ وَزِبَرْقَانِ اْلاَصْفِيَاءِ وَيُوحِ الثَّقَلَيْنِ وَضِيَآءِ الْخَافِقَيْنِ ﴿﴾ وَاَنْ تَرْفَعَ وُجُودَنَا اِلىٰ فَلَكِ الْعِرْفَانِ وَاَنْ تُثَبِّتَ شُهُودَنَا فِى مَقَامِ اْلاِحْسَانِ
  • 93. Yâ nûr-el-envâri yâ latîfu yâ settâru * nes’eluke en tusalliye alâ seyyidinâ Muhammedin nebrâs-il-enbiyâ’i ve ney-yir-il-evliyâ’i ve zibrikân-il-asfiyâ’i ve yûhis-sakaleyni ve ziyâ-il-hâfikayni * ve en terfe’a vucûdenâ ilâ felek-il-irfâni ve en tusebbite şuhûdenâ fi makam-il-ihsâni
  • 93. Ey Nurların Nuru! Ey gizli inceliği bilen, herşeyde nazik cemal-i sanatı görünen, yumuşak muamele eden Latîf, Ey maddî manevî ayıpları, kusurları, çirkinlikleri örtüp gizleyen Settâr! Enbiyanın parıl parıl parlayan kandili, evliyanın aydınlığı, asfiyanın ayı, cin ve insanların güneşi, Şark ve Garb ufuklarının ziyası olan Efendimiz Muhammed’in (a.s.v.) üzerine rahmet indirmeni ve bizlerin vücudunu irfan semâsına yükseltmeni ve kalplerimizi ihsan makamında sabitkadem kılmanı niyaz edip diliyoruz.
  • يَا اَللهُ يَا نُورُ يَا وَاسِعُ يَاغَفُورُ ﴿﴾ يَا مَنِ السَّمَآءُ بِاَمْرِهِ مَبْنِيَّةٌ ﴿﴾ وَالْغَبْرَآءُ بِقُدْرَتِهِ مَدْحِيَّةٌ ﴿﴾ وَالشَّوَاهِقُ بِحِكْمَتِهِ مَرْسِيَّةٌ
  • 94. yâ Allâhu yâ nûru yâ vâsi’u yâ ğafuru * yâ men-is-semâ’u bi-emrihî mebni-yetun * vel-ğabrâ’u bi-kudretihi medhiyyetun * veş-şevâhiku bi-hikmetihî mersiyyetun
  • 94. Ey gerçek mabud olan Allah, ey nur veren, nur olan Nur, ey herşeyi ihata eden Vasi, ey günahları bağışlayan Gafur, ey gökler emriyle bina edilen, ey yeryüzü kudretiyle yayılan, ey yüksek dağlar hikmetiyle dikilip, ayakta duran, ey güneş ve ay fazlıyla ışık veren, ziyadar olan Allah.
  • وَالْقَمَرَانِ بِفَضْلِهِ مُضِيئَةٌ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذِى تَرَقْرَقَتْ مِنْهُ الْخُنَّسُ وَ اْلاَزْهَرَانِ ﴿﴾ وَتَجَلْجَلَتْ مِنْهُ الْعَنَانُ حِرْزًا مَانِعًا وَنُورًا سَاطِعًا يَكَادُ سَنَابَرْقِهِ يَذْهَبُ بِاْلاَبْصَارِ
  • 95. vel-kamerâni bi-fadlihi mudîetun * nes’eluke bismikelleziî terakrakat minh-ul-hunnesu vel-ezherâni d* ve tecelcelet minh-ul-anênu hırzen mâni’an ve nûran sâtı’an yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil-ebsâri
  • 95. Gezegenleri, güneş ve ayı ışıklandıran, gök sahnelerini nurlandıran, şimşeklerle gürlemesini sağlayan isminin hürmetine, Sen; bize eziyet verecek olan kötülüklerin, şerlerin girmesine mani, muhkem bir kale ve parlaklığı ile neredeyse gözleri alıveren bir nur nasib eyle.
  • يُقَلِّبُ اللهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ ﴿﴾ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً ِلِاُولىِ اْلاَبْصَارِ
  • 96. yukallib-ul-leyle ven-nehêra inne fî zâlike le-ıbraten li-ulil-ebsâri
  • 96. Allah karanlık olan geceyi gündüze, aydın olan gündüzü geceye çevirir. Bunda basireti açık olanlar için ibret vardır.
  • طٰسۤمۤ ﴿﴾ وَنَعُوذُ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ مِنَ الْمَعَازِفِ وَالْعِضَةِ وَالْمَحْظُورِ ﴿﴾ وَالْمُمَاحَلَةِ وَالْغِمَارِ وَمِنْ كَيْدِ الْفُجَّارِ ﴿﴾ وَمِنْ حَوَادِثِ الْعَصْرَانِ وَمِنْ شَرِّ اْلاَجَرَّانِ
  • 97. Tâ-sîn-mîm * Ve ne’ûzu billâhil -aliyyil-azîmi min-el-maâzifi vel-ızati vel-mahzûrî * vel-mumâhaleti vel-ğımari ve min keydil-fuccêri ve min havâdis-il-asrâni ve min şerril-ecerrâni
  • 97. Ta sin mim, lehviyat olan çalgı âletlerinden, yalandan, buhtandan, sihirden haramdan, hilekârlıktan, zındıkların tuzağından, gece ve gündüz hadiselerinden, cin ve insanların şerrinden Aliyyü’l-Âzîm olan Allah’a sığınıyorum.
  • يَاحَفِيظُ اِحْفَظْنَا ﴿﴾ يَاوَلِىُّ يَاوَالِى﴿﴾ يَاعَلِىُّ يَاعَالِى ﴿﴾ يَامَنْ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ﴿﴾ لاَ يَعْلَمُ اَحَدٌ كَيْفَ هُوَ اِلاَّ هُوَ ﴿﴾ يَا اَللهُ * يَاحَىُّ * يَاقَيُّومُ * يَاحَقُّ * يَاوَاحِدُ * يَااَحَدُ يَاصَمَدُ * يَاوَهَّابُ * يَافَتَّاحُ * يَامُحْيِى * يَامُمِيتُ * يَاقَهَّارُ * يَاسَلاَمُ
  • 98. Yâ hafîzu ihfeznâ..* yâ veliyyu yâ vâlî* yâ aliy-yu yâ âli * yâ men lâ ilâhe illâ huve * lâ yâ’lemu ehadun keyfe huve illâ hûve* yâ Allahu.. * Yâ hayyu * yâ kayyûmu. * yâ hakku * yâ vâhidu * yâ ehadu * yâ samedu * yâ vehhêbu *yâ fettâhu * yâ muhyî * yâ mumîtu * yâ kahhâru *Yâ selâ-mu.
  • 98. Ey Hafîz Sen bizi muhafaza eyle! Ey Velî Sen bizim sahib ve dostumuz ol! Ey yüce olan Alî, Ey herşeyden üstün olan Âli, Ey Kendisinden başka ilâh olmayan, Kendisinden başka kimse kendisinin nasıl olduğunu bilemeyen. Ya Allah, Ya Hayy, Ya Kayyum, Ya Hakk, Ya Vahid, Ya Ehad, Ya Samed, Ya Vahhab! Ya Fettah, Ya Muhyi, Ya Mümit, Ya Kahhar, Ya Selâm!
  • سَلاَمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍ رَحِيمٍ
  • 99. Selâmun kavlen min Rabbir-Rahiym.
  • 99. Rabb’i Rahim’den sözlü bir selâm olsun onlara.
  • فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
  • 100. Fese-yekfîkehumullâhu ve huves-semî’ul-alîm.
  • 100. Onların hakkından gelmek için Allah sana yeter. O bütün ses ve sadaları en iyi işiten Semî’, herşeyi bihakkın bilen, hiçbir şey ondan gizlenmeyen Alîm’dir.
  • هُوَ اللهُ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ
  • 101. huvallâ-lıullezî lâ ilâhe illâ huve* Âlimul ğaybi veş-şehêdeti huver-Rahmân-ur-Rahîm.
  • 101. O öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. Görünmeyen ve görünen her şeyi bilir. O Rahman’dır, rahmeti her şeyi kuşatır, Rahîm’dir sevdiklerine hususi şefkat ve merhamet sahibidir.
  • هُوَ اللهُ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلاَمُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ الْغَفَّارُ ﴿﴾ اَلْمُبْدِئُ الْمُعِيدُ الْبَرُّ الْمُحْصِى الرَّزَّاقُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الْخَافِضُ الرَّافِعُ الْمُعِزُّ الْمُذِلُّ الْمُقِيتُ الصَّادِقُ الْبَاقِى الرَّؤُفُ النَّافِعُ الضَّارُّ الْمُهْلِكُ الْمُقَدِّمُ الْمُؤَخِّرُ الْعَفُوُّ الْغَنِىُّ الْمُغْنِى الْمُنْتَقِمُ التَّوَّابُ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ الْبَصِيرُ
  • 102. Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve * el-melik-ul kuddûs-us selâm-ul mu’min-ul muheymin-ul azîz-ul cebbâr-ul mutekebbir-ul -hâlık-ul bâri-ul musavvir-ul gaffâr * el mubdi-ul muîd-ul berr-ul muhsır-rezzâk-ul kâbid-ul bâsit-ul hâfıd-ur râfi-ul mu’izz-ul muzill-ul mukît-us-sâdık-ul bâkir-ra’ûf-un nâfi-ud-dârr-ul muhlik-ul mukaddim-ul mu’ahhir-ul afuvv-ul-ğaniyy-ul muğnil muntekım-ut tevvâb-us semî-ul alîm-ul-basîr.
  • 102. O öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. O Meliktir mülk sahibidir. O Kuddüstür, paktır, bütün ayıplardan uzaktır, bütün temizliklerin esas sahibidir. O Selâmdır, her türlü acz, kusur ve noksanlıktan münezzehtir, selamet Ondan gelir. O Mü’mindir, emniyet ve emân verir, kalplere iman bahşeder. O Müheymin’dir, herşeyin dizgini elinde, bütün mevcudatı çepeçevre kudret pençesinde tutan, gözeten, koruyandır. O Azizdir, kudreti herşeye galiptir. O Cebbardır, kimse Ona karşı koyamaz. O Mütekebbirdir, büyüklük ancak kendisine hastır. Allah müşriklerin Kendisine ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O Hâlık’tır, herşeyin yaratıcısıdır. O Bârî’dir, bir şeyden çok şeyi örneksiz yaratandır. O Musavvir’dir, herşeye münasip suret giydirendir. O Gaffâr’dır, bol mağfiret fazıl ve rahmetiyle her günahı bağışlayandır. O Mübdi’dir, bütün mevcudatı maddesiz, mayesiz, örneksiz, meşietiyle yoktan var eden ve başlatandır. O Muîd’dir, ilk yarattığı ve her zaman yenilediği, ölmüş çürümüş dağılmış mevcudatı tekrar dirilten ve iade edendir. O Muhsî’dir, maddî ve manevî herşeyin sayı ve hesabını bilendir. O Rezzâk’tır, bütün mahlûkatı rızıklandıran rızkı elde etme sebeblerini yaratandır. O Kâbıd’dır, maddî-mânevî herşeyi istediği ölçüde azaltıp daraltandır. O Bâsıt’tır, maddî manevî her şeyi istediği miktarda alçalman genişletendir. O Hâfid’dir dilediğini alçaltır ve indirendir. O Rafi’dir, herşeyin maddî ve manevî yükselmesi elinde bulunandır. O Muizz’dir, dilediğine tevfik verip azîz kılan, izzet bahşedip şereflendirendir. O Müzill’dir, dilediğini hikmet ve adaletiyle zelîl kılandır. O Mukît’tir, mahlûkatın çeşit çeşit rızkını vakti vaktine veren, gözetip kuvvetlendirendir. O Sâdık’tır, her sözü, her işi doğru olan, ahdini, vadini yerine getirendir. O Bakî’dir, bütün sıfat ve esmasıyla hep var olan, varlığı zamanla sınırlanmayandır. O Raûf’dur, çok esirgeyen, re’fet ve hususî şefkatini gösterendir. O Nafi’dir, faydalı şeyleri yaratan, herşeye çok menfaatlar iyilikler takandır. O Dârr’dır, hikmeti gereği, irade ettiklerine adaletle zarar ve elem verendir. O Mühliktir, dilediği şeyi helak edendir. O Mukaddim’dir, dilediği herşeyi öne geçiren, şereflendirendir. O Muahhir’dir, dilediği herşeyi arkaya alan, vakti merhune bırakandır. O Afüvv’dir, çok affeden, pişmanları affetmeyi sevendir. O Ganî’dir, mutlak zenginlik sahibi, hiçbir kimseye muhtaç olmayan, herkes Kendisine muhtaç olandır. O Muğnî’dir, dilediği kimseyi maddî ve manevî zengin kılandır. O Müntakim’dir, zalimlerden, intikam alandır. O Semî’dir bütün ses ve sadaları en iyi işitendir. O Alîm’dir, herşeyi en iyi bilendir. O Basîr’dir, herşeyi en iyi görendir.
  • حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ﴿﴾ نِعْمَ الْمَوْلىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ ﴿﴾ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ اْلمَصِيرُ
  • 103. Hasbunallâhu ve ni’mel-vekîlu * ni'mel-Mevlâ ve ni’men-nasîr. * Ğufrâneke Rabbenâ ve ileyk-el masîr.
  • 103. Allah bize kâfidir, O en güzel vekildir. O en iyi yardımcı ve dosttur. Rabb’imiz bizleri bağışla dönüş ancak sanadır.
  • يَا دَائِمَاً بِلاَ فَنَآءٍ ﴿﴾ وَيَا قَآئِماً بِلاَ زَوَالٍ ﴿﴾ وَيَا مُدَبِّرًا بِلاَ وَزِيرٍ ﴿﴾ سَهِّلْ عَلَيْنَا وَعَلىٰ اَبَوَيْناَ وَعَلىٰ جَمِيعِ طَلَبَةِ النُورِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ كَآفَّةً كُلَّ عَسِيرٍ
  • 104. Yâ dâ’imen bilâ fenâ’in * ve yâkâ’imen bilâ zevalin * ve yâ mudebbiran bilâ vezîrin * Sehhil aleynâ ve alâ ebeveynâ ve alâ cemîı talebetin-nûril mu'minîne vel mu'minâti kâffeten kulle asîr
  • 104. Ey yok olmayan Daim, ey zeval bulmayan Kaim, ey vezirsiz, yardımcısız herşeyi idare eden Müdebbir, bize, anne-babalarımıza, cümle Nur Talebelerine, erkek ve kadın bütün mü’minlere her zoru kolaylaştır, âsân eyle.
  • اَللّٰهُمَّ لاَ مَانِعَ لِمَا اَعْطَيْتَ * وَلاَ مُعْطِىَ لِمَا مَنَعْتَ * وَلاَ رَآدَّ لِمَا قَضَيْتَ * وَلاَ مُبَدِّلَ لِمَا حَكَمْتَ * وَلاَ يَنْفَعُ ذَ الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
  • 105. Allâhumme lâ mâni’a limâ â’tayte * ve lâ mû’tıye limâ mena' te * ve lâ râdde limâ kadayte * ve lâ mubeddile limâ hakemte * ve lâ yenfa’u ‘ zel-ceddi mink-el-ceddu
  • 105. Allah’ım! Senin verdiğini alıkoymaya, alıkoyduğunu vermeye kimsenin gücü yetmez. Kaza ve kaderini kimse red edemez, geri çeviremez. Verdiğin hükmü kimse değiştiremez. Senin merhamet ve lutfun olmadıkça, katında kimseye malı, mülkü, kuvveti fayda vermez.
6 sayfa okundu.